Asla Üzülmemen Gereken Şeyler ve 6 sigma



Bir süredir proje yönetimi üzerine kafa yoruyorum. Proje dediğin şey hayatın her alanında olan, başı sonu belli olan bütçesi ve kapsamı net olan işlerdir. Tatil planı, boya planı, eğitim planı vb. Yani proje dediğim zaman aklınıza köprü ya da yeni bir araba gelmesin. Ben bir süredir proje planlamaya odaklandım ya Allah’ın işi, karşıma ilgimi çekecek bir konu çıkardı. Öğrenmeyi seven biri olarak söylüyorum, aslında ben öğrenmenin odaklanmasından çok arada kaçamak yapılabilir olmasını, ders asmasını falan seviyorum. Hani olur ya okulda dersi asarsın, ben hala o kafadayım.

Konuyu dağıtayım, sonra yine toparlarım, bir süredir bunu düşünüyorum, özellikle akşamları online ders aldığım bugünlerde. Çok sıkılıyorum ders dinlerken, e hani ben öğrenmeyi seviyordum.

Ben öğrenmenin esnekliğini seviyorum. Daha doğrusu öğrenirken esnekleştirmeyi seviyorum.

Şunu bir düşünün, öğrenme ya da okul ortamında olduğu gibi hayatın hangi alanı bize esnek olabilme şansı verir. İş vermez, yapılacak işler vardır onları size tanımlanan sürede yapmak zorundasınız, seversiniz ya da sevmezsiniz ama o işleri yapmak zorundasınız. Basayım gideyim diyemezsiniz çünkü sorumluluklar vardır ve paraya ihtiyaç vardır. Öğrenme ya da okul ise öyle değildir. Size öğretilmeye çalışılan şeyi almak, tamamıyla sizin inisiyatifinizdedir. Okullar belli sürede bitirilmediğinde ya da okullarda öğretilen şeyler o esnada öğrenilmediğinde hayat durmaz. Kimse size bas git buradan demez.

İşte ben bir şey öğrenmenin bu esnekliğini seviyorum. İçine girdiğim her öğrenme sürecinde kendime yeni bir esneklik alanı oluşturuyorum ve bu alan bana huzur veriyor. Kendimce; “Sen bana öğretemezsin, ben istediğim zaman öğreniyorum.” diyorum.

Bunları niye anlattım çünkü ben DEHB’yim daldan dala atlamam lazım. Bunu da kendimle ilgili yeni öğrendim, illa bir cümlede kullanmam lazımdı. İlaç kullanacak kadar değilim ama ilaca yakın seviyedeyim. Kendi hızımda öğreniyorum ama hızıma inat öğrenmeye bayılıyorum. Tüm bunları düşünüyorum bir süredir, söylemesi ayıp pahalı bir iki şey aldım ve açıkçası onların hakkını verememekten ve onlara zarar gelmesinden korkuyorum. Saçma ama gerçek. İnsanın sevdiklerini kaybetmekten korkması gibi. Mal ile sevdiği bir olur mu diyenlere sorayım, sevdiğimiz basıp gittiğinde ne yapabiliyoruz? Bazen gönüllü bazen de fiziken gittiğinde, ne yapabiliyoruz.Üzülmekten başka ne geliyor elimizden. Üzülerek ne geçiyor elimize?

Başarı sahibi olmak, mal sahibi olmak, sevdiğimiz insanlar vb. hepsi bir gün başka yerlere gidebilir. Ne yapabiliriz? En tatlı olan evlattan bahsedeyim, hayatını kurmak için basıp gidecek, kendi hayatını kurmayla meşgul olduğu için bizi önceliklerinde bir yere koyacak ya da koymayacak. Kaç tane önceliği olduğunu biliyor muyuz? Evladın hayatını kurmak için basıp gitmesi en ideal gidiş ama bir gidiş. O gidişle beraber bir boşluk oluşacak, buna mesela kaç gün üzülmeliyiz. Eşin, sevgilinin, arkadaşın gidişine ne yapalım? Hele de bize kazık atarak yapmışsa bunu. Gidişini katmerlemişse. Büyüler yapalım, bağlayalım, telefonunu kurcalayalım yapamasın bunu diye bir şey var mı? Ne diyor Sezen Aksu, “Giden gitmiştir zaten.” Ya benimsin ya kara toprağın diye bir şey var mı yok, giden gidecek ki yeniler gelsin diyeceğiz mecbur ama yani ilk dakikada zor belki. Yalnız bir yerde duymuştum, amcanın birinin karısı ölüyor, cenazede bir yandan üzülüyor bir yandan sağa sola bakıyor başka hanımları kolluyor. Yani hayat devam ediyor hayatta kalan, yalnızlığı sevmiyorsa kendine yeni bir hayat arkadaşı bulmak zorunda.

Yalnızlık için üzülmek kadar saçma bir eylem yok bence. Yalnızlık saç boyamak ya da boyamak gibi bir şey tamamıyla kişisel bir tercih. Saç boyamak kadar kolay üstesinden gelinecek bir şey. Ha sen diyorsan, “ben hayatımı pazar yeri yapmam, kaliteli yalnızlığımla elmas gibi yapayalnız takılırım.”

O zaman ben de sana derim ki “ağlama o zaman, sen hiç ağlayan elmas gördün mü?” Elmalar yalnız değildir ama elmaslar yalnızdır. “Işıltımı yansıtayım bana yeter” diyorsan sana bol parıltılar dilerim. İsteyince örnek vereceğim diye güzel de saçmalıyorum ama yani metaforun saçması saçma olmayanı olmaz diyorum, ciddiyetime geri dönüyorum.

Tatsız gidişlerden bahsetmek istemiyorum, hayatın kendisi bazen tatsız olabiliyor. Bize yeni tatlar tattırmak için. İş başarısı mesela, bitti gitti ne olacak, kaldık mı orda? Yok mu oradan ötesi. Bir insan sadece tek bir işten mi ibaret, yapamaz mıyız başka bir şey?

Mal, mülk, para konusunu en sona bıraktım. Mal mülk para da gidebiliyor ve bayağı da can yakıyor, bir de üstüne borçlar harçlar getiriyor. Ne oldu bittik mi?

İşte tüm bunlardan 6 Sigma’ya atıf yapma kısmına geçiyorum. Takın kemerlerinizi ciddi bir şeyler anlatacağım.

6 sigma; Motorola’nın üretim süreçlerini iyileştirme için kullandığı bir metod. Amaç müşteriden gelen dönüşlerle, aşama aşama üretimi kaliteli hale getirmek. Her sigmayı bir aşama olarak görüyor.          

Birinci sigmada işe bakıyor. Yüzde 69 hata, bunu nasıl iyileştireceğim diye gidip kaliteye odaklanıyor, öyle öyle derken, kendini milyonda 3.4 hataya kadar indirebiliyor. Daha da kasıp bunu yedinci seviyeye getirenler de var ama orası şimdilik ütopya. Bunu yapabilen firmalar dev firmalar mesela iPhone. iPhone için hatalı üretim demek para kaybından çok itibar kaybı demek. Haliyle itibar kaybetmemek için üretimdeki hataları azaltmak zorunda. 



Burayı asla üzülmemen gereken şeylere bağlıyorum şimdi. Malum olduğu üzere bizler iPhone ya da Mercedes değiliz kendi itibarımız da dahil hiçbir şey için hayat boyu böyle olacak diye bir iddiamız yok. Mottomuz Orhan Gencebay’ın dediği gibi “Hatasız kul olmaz." Bizlerin ağzından düşürmediği bir laf vardır ya “Can sağlığı olsun, gerisi hallolur.” diye. İşte bunu 6 sigmayı ve asla üzülmememiz gereken şeyleri bir araya getirdiğimizde ne çıkıyor, bir bakın bakalım! 

Bugüne kadar üzüldüğümüz saçma sapan şeyleri aklımıza getirelim. Adam/kadın gitmiş dağılmışız. İş ya da okul sıkıntısı yaşamışız, dağılmışız. Bir eşyamızı kaybetmiş dağılmışız. Birini kıskanıp dağılmışız gibi bu liste, kişinin yaşı arttıkça Ankara’dan Trabzon’a yol olur. Her birimiz yaşadığımız üzüntüyü ve sonrasını bir düşünelim. Her yaşın üzüldüğümüz konuları, ona üzüldüğümüz süreleri, ondan çıkarken kullandığımız yöntemleri ya da yaşadığımız bir başka olay yüzünden üzüntümüzün bitmek zorunda olması gibi verileri vardır. Koyun bunları cebe.

6 sigma, müşteri geri dönüşlerine bakar, biz de kendi geri dönüşlerimize bakacağız. Adam/kadın gitmiş bize ne olmuş ya da dersten kaldık, sonra ne oldu? Hedef ilk seferde gamsızlık değil gamsızlık seviyesi yedinci sigma. Nasıl şirketler için yedinci sigma ütopya ise bizim ya da sizin için de yedinci sigma ütopya olabilir. Gerçi ben bazı konularda yedinci sigmadayım ama o benim kıt olan b12’imin eseri. Her şeyi belli bir süre sonra unuttuğum için kimse ya da hiçbir şey için üzülemiyorum. Bir bakıyorum unutmuşum.

Neyse ne yapıyoruz bana bakmıyoruz ben b12 iğnesini sağlık ocağında unutan, orada unuttuğunu da unutan biriyim.

Kimse için hiçbir şey için üzülmeye değmez derler ya vallahi öyle. Biraz halk ağzıyla oldu ama hayat her sonun ardında yeni bir başlangıç sağlıyor. Bunu, ömrünüzün 30’lu yaşlarından sonra çok daha iyi anlayacaksınız. O iyi ki bitmiş, o iyi ki gitmişler gelecek.

Ben bunu kızkardeşlerimle sağlıyorum. Kendileri benim başımın tatlı belaları, onlarsız bir hayat düşünemiyorum. Arada birbirimize küstüğümüz kıskandığımız oluyor ama yani sonra bir bakıyoruz bir şekilde bir araya gelmişiz. Bana kimseye ya da hiç bir şeye üzülmeme motivasyonu en çok onlardan geçiyor. Onlar bir şey deyince “A ben de öyle düşünmüştüm.” diyorum.

Yazıyı, kimse için hiçbir şey üzülmeye değmezden, hatta Emel Sayın’ın dediği gibi “Üzüldüğün şeye bak!” demekten, mutlu olacağınız şeyler arayına evireyim. Ben bu iki tatlı bela ile çok mutlu oluyorum. Onlar da benle mutlu oluyorlardır çünkü ben ikisinden de önce doğdum, onlar için bensiz bir hayat na mümkün! Buradan hayat realitesi çıkartmayayım, ucu tatsız olabilir. Ne yapıyoruz tatsızlıkları ve üzüntüleri azaltmaya gayret ediyoruz.

Bu tatlı belalar benim sayemde 6 sigmayı öğrendiler. Kalite için hataların gittikçe daha aza indirilmesi, bunu insansı hale getirdiğimizde; uzun vadeli keyif için üzüntülerin daha aza indirilmesi ve bunun adım adım yapılması.

Sizi de bu kızları da çok seviyorum. İtiraf edeyim 6 sigmayı da çok sevdim. Yaşamın, içinde kalite olan her anını, seviyorum. Kaliteden kastım yaşamdan keyif alma kalitesi o vakit keyifli halegetirmeyi başardığınız günleriniz bol olsun.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kar; Hep böyle pazar sabahı yormadan gel

Dünyayı Taşıyan Kadınlar