Her Şey Mısır'a Vize Kalkmış Diye Bir Tweet Okuduktan Sonra Başladı

                                                                                       

MISIR I
 Kahire

Her şey “Mısır’a vize kalkmış” diye bir tweet okuduktan sonra başladı. Yapmayı planladığım yurtdışıgezimin rotası belli oldu. Eskiden beri Afrika ülkelerine ilgi duymuşumdur.

Gezi için kabaca bir araştırma yapıp uygun bir tura dâhil oldum. Sonrasını öyle bıraktım. Mısır hakkında yaptığım hazırlıklar sadece bir iki video izlemek oldu. Kalan her şeyi maruz kaldıkça öğrendim. Maruz kalarak öğrendiklerimi aktarmak isterim. Mısır gezisi yapmak isteyenler için bir yurtdışı gezisi niyeti olan için faydalı olabilir umarım. Amacım fayda sağlamaktan öte paylaşım yapmak. Gördüğüm, duyduğum, yediğim, içtiğim bana kalmasın sadece. Nasibi olan nasibi kadarını alsın.

Mısır, piramitler demek olan ülke, Süveyş Kanalı demek olan, çöller demek olan ülke ve Nil Nehri demek olan ülke. Yani coğrafya ve tarih dersi kazanımlarının anlam bulduğu bir ülke.

Parası ile başlıyorum, para olmadan olmuyor. Mısır para birimi Mısır Poundu, EP diye geçiyor. Değer olarak bizim paramıza çok yakın. Bizim onlardan artımız, bizde asgari ücret onlarınki kadar düşük değil. Asgari ücretli bir Mısırlı ocak ayı itibariyle 113 dolar alabilecek.

Yüz milyonun üstünde nüfusu olan coğrafyada, nüfus Nil Nehri çevresinde dağılmış. Nil dışında kalan her yer çöl. Nil Nehri dünyada en çok su taşıyan ve en uzun olan ikinci nehirdir. Gözlerimle görene kadar devliğini hayal edememiştim. Nehir yer yer Marmara Denizi kadar genişliğe sahip. Abartmış olabilirim ama dev bir nehir olduğunu nasıl tarif ederim bilemedim.

Kahire, Nil Nehri ile tanıştığım şehir. 24 milyon civarı olan nüfusu ile bile yeterince abartılmayı hak edecek bir şehir.

Ahmet Davutoğlu, Medeniyetler ve Şehirler kitabında Kahire için “Farklı medeniyetleri buluşturan/dönüşen/dönüştüren/ şehirler olarak bahseder. Mekânın dönüştürme gücü ile Kahire’yi adresler. Şehir tam olarak o şekilde tanımlanabilir. İnsanların kılık kıyafetlerine bakınca şehirdeki kompleks yapı göze çarpıyor. Kimse kimseye benzemiyor diyebilirim. Globale benzeme anlamında, toplumlarda en belirleyici olan gençliğe bakınca bile, aynı şekilde giyinen fazla genç görmedim diyebilirim. Eski filmlerde olan, ülkelere göre farklı giyimleri bugün deneyimlemek isteyen Kahire’yi görmeli. Ülkede kendi bünyesinde yer alan tüm kültür grupları ve modern dünyaya dönüşen kültür grupları görülebilir. Kahire’ye giden zaman makinasında yolculuğa çıkmış gibi hissedebilir.

Kahire içinde farklı kültürel grupları taşıdığı gibi farklı Kahire’leri de taşıyor. Şehir mecburen, mevcut yönetimin kurguladığı yeni Kahire’yi doğurdu. Yeni Kahire’de sokaklarda köpek gezdirme gibi batı rutinlerini hemencecik oluşturmuş. Eski Kahire’de ise çatılar birbirinden güzel güvercin evleri ile süslenmiş bir şekilde arz-ı endam ediyorlar. Eski Kahire’de kıt imkânlarla yapılan kentsel dönüşümün fıkra gibi olan görüntüleri görülebilir. Mesela yol için sadece bir odası giden apartman daireleri gibi. Bir binanın sadece bir kısmı yıkılıp kalan kısmı, nasıl yaşanılır olabilir diye düşündüm ama işte iman ve imkân meselesi olabilir. Buradaki imkanın kıt imkanlar olduğunu söyleyeyim de fıkraya beraber gülelim.

Şehrin ikinci değişik yanı, çatılarda papatya bahçesi gibi açan çanak antenler. Bu kadar çok çanak antenle ne yapıyor olabilirler, merak etmedim değil.

Kahire’deki otelimiz şehrin merkezinde idi. Çarşısına pazarına dâhil olma imkânımız oldu. İki tane ilginç durumla karşılaştık. Birincisi şehir merkezinde hiç eczane görmedik. İkincisi her üç dükkândan biri iç çamaşırı dükkânı idi. Nüfus artışı için teşvik anlamında bir durum olabilir. Nüfusun, yüz milyonun üstünde olduğu düşünülünce, başarılı olmuş bir uygulama olmuş diyebilirim.

Şehrin demografik yapısı ve Nil’in muazzamlığı hakkında çok daha fazla yazabilirim. Mesela sokaklarda yaşadığım bir iki deneyimi yazayım.

24 milyon nüfusun trafiği nasıl olur diye bir düşünün. Tam bir keşmekeş, karşıdan karşıya geçmek için çok seri hareket etmek lazım. Şerit ve lamba diye bir olay yok gibi. Allah’tan her yerde polis var, polisler niçin var diye soranlara, ülkenin mevcut yönetimini adresleyebilirim. Yakınlarda bir seçim olacak ve ne olur ne olmaz diye emniyet güçleri hemen her sokak başında bekliyorlar. Bu durum yerel halk için sıkıntılı bir durum değil diye düşünüyorum, çünkü polisten huylanmış gibi görünmüyorlar. Karşıdan karşıya geçemediğimiz bir an, bir polis bize doğru geldi. İlk sözü “Turkish?” oldu. “Of course, yes.” dedik, ardından “Tayyip” dedi gülerek. Sonra bize yolu açmak için akan trafiğe doğru ilerledi. Yanından geçen arabalar ona selam verdi ve durmadan geçti. Adamcağız beş dakika trafiği durdurmaya çalıştı ve ancak muvaffak olabildi. Biz de yolun karşı tarafına geçebildik.

Yollarda olan polisler turistler için iyi bir durum, güvenlik kaygısı olanın içi rahat edebilir. Mısır son zamanlarda turizmle geçindiği için turiste kötü muamelede bulunmak ya da turisti rahatsız etmek ciddi cezalara tabii.

Turistleri, birer yürüyen Dolar gibi gören yerli halktan sıkılanlar olabilir. Açıkçası ben ilgiden sıkılmam. Öğrendikleri Türkçe tekerlemeler ile gördükleri Türklere yönelenler gırla. Bence hisleri çok kuvvetli insanlar çünkü bize bakar bakmaz Türk olduğumuzu, ne aradığımızı anlıyorlar. Sonrasında da ne yapmak istediğimizi anlıyorlar hatta yönlendirmede bile bulunuyorlar.

Nil’in çevresinde oturacak yer var mı diye çıktığımız bir şehir turunda, yerel halktan biri yanımıza geldi. Bize şurada bir park var orada dinlenebilirsiniz dedi. Biz Nil’in çevresinde bir yer arıyoruz deyince, Nil çevresinde lüks oteller dışında mekân bulamazsınız dedi. Hatta bize onlardaki kahve tarifesini bile söyledi. Nil çevresinde ortalama gelir sahibi insanlar için bile dinlenme yeri olmaması üzücü bir durum. Koskoca Nil’den onlara kalan sadece paralı tekne ya da filika turları.

Park dediğin, şehrin fakir kesiminin oturduğu, içine para ile girilen, çok bakımlı olmayan, çok büyük olmayan bir parktı. Dar gelirli gençler sosyalleşmeye çalışıyorlardı. Boynunda yılan olan adam gibi kişinin farklı bir ülkede olduğu hissini yaşatacak, fotoğraflık aksiyonlar vardı.

Sonrasında muazzam piramitleri gördük. Dünyanın yedi harikasından biri olan, yıllara meydan okuyan, nasıl yapıldığı hakkında efsaneler olan, hala gizli saklı hazineleri olabilen piramitler.

Bir iki cümleye sığamayacak piramitleri bir dahaki yazımda yazacağım.

Bir dahaki yazıya kadar, Evliya Çelebi misali “seyahat ya Resulullah” diyorum.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asla Üzülmemen Gereken Şeyler ve 6 sigma

Kar; Hep böyle pazar sabahı yormadan gel

Dünyayı Taşıyan Kadınlar