Piramitler Diyarında Lotus Koklamak

                                                        
                                                    Piramitler Diyarında Lotus Koklamak                                                                    
Mısır ile ilgili ikinci yazımı yayımlamadan önce Ankara’da bir Mısırlıyla tanıştım. Sanki o da sırasını beklemiş gibi. Bence bu ilahi bir işaret. O vakit Mısır’a devam, piramitlerden başlıyorum

Piramitler, Dünyanın yedinci harikaları. Üstelik ayakta olan harikalardan. Piramitlere gitmek için Kahire’den yola çıktık. Nil sağımızda arz-ı endam ediyordu. O kadar çok su taşıyor ki arada sırada dallanıp budaklanıyordu. Nil’in kolları bile, dev birer nehir. Nil nerede ise yanı başında bitiveren palmiye ağaçları da oralarda kümeleniyorlar. Tek palmiyeler olsa, daha başka başka tropikal ağaçlar da salım salım salınmada. Annemin çiçeklerinde hatırladığım, benjamin çiçeğini orada koca bir ağaç olarak gördüm mesela.

Nil’i geride bırakıp çöl manzarasına doğru yol almaya döndüğümüzde, dev Keops Piramitinin silueti belirdi. 138 metre uzunluğunda bir piramit düşünün. Yakınında ondan daha küçük iki piramit ve Sfenks Heykeli. Sfenks Heykeli, dünyadaki en büyük tek taş heykeldir. 73,5 metre uzunluğundadır. Piramitler, dönemin krallarının mezarlarıdır. Sfenks ise piramitleri korumak maksatlı yapıldığı düşünülen aslan heykelidir.

Sayıların büyüklüğüne, onların nasıl yapıldığının gizemini, dönemlerinin mistikliğini katarsak, manzaranın, göreni binlerce yıl geriye götüreceği hissini yaşatabilir, hatta kesin yaşatır. Ortama çöl havasını ve üstlerinde kilimleri ile gezinen develeri de ekledim.

Piramitler ve Mısır tarihine dair bir güçlü bir kadın firavun var.20 yıl civarı ülkeyi yönetmiş, tarihte adı kayıtlarda geçen ilk kadın kraldır. Kadın olmasından yana sıkıntı yaşamamak için erkek görüntüsü vermek zorunda kalmış. İktidarı döneminde savaştan ziyade ticari hayata katkı sağlamış. Ülkesine zenginlikler eklemiş. O kadın firavunun adı Hatshepsut’tur. Hatshepsut, kadın ikonalarımın arasında yerini aldı. Aslında her kadın içinde bir yerlerde Hatshepsut becerisi taşır, imkân bulduğunda tarihe geçer. Bunu en önce, kendime motivasyon olarak yazmak isterim, sonrasını paylaşabiliriz.

Piramitlerin ortamı, deneyimleme anlamında bir süre saygı duruşunu hak ediyor diye düşünürken, yakınınıza gelen Mısırlılar ile ortam renkleniyor. Tatlı tatlı bitiveriyorlar dibinizde, piramitlerle nasıl ilginç pozlar çekilir diye fikir veriyorlar. Sonra deve ile tur teklifi yapıyorlar, belki de fayton… Tüm bunları para istemiyor gibi yapıyorlar, sanki dersin oraya sizi mutlu etmek için gelmişler gibi. Sonra iki haneli dolarlı sayılardan başlayıp, yaptıklarının karşılığını istiyorlar. Söyledikleri sayıda ısrar etmeyip, genelde verdiğinize razı oluyorlar. Biz de böyle birine 1 dolar verdik. Günün sadakası saydık.

Piramitler hakkında birçok efsane var. Bunlardan birisi de hala bir yerlerinde hazineler olabileceği. Haliyle bölgede güvenlik diğer bölgelere nispeten daha dikkatli olmaya çalışırcasına, piramitlere kimseyi ellettirmiyor. Şuradan bir taş alayım, memlekete götürürüm diyenleri havaalanında, tekrar tekrar kontroller bekliyor. O kadar kontrolden bir şey geçirebilene helal olsun demiyorlar. Sonuçta, piramitler ve hazineleri onların. Gerçi Avrupa ülkeleri birçok şeylerini kendi müzelerine kaçırmış ve yeni uyanmışlar.

Bu arada Mısır girişi çok kolay, çıkışı çok zor olan bir ülke, konusunda ciddiyim. Bavulları didik didik ettiler. Ayakkabıları çıkarttılar, bedenimizin her bir yerini yokladılar.

Kahire’den sonra Hurghada’ya geçtik. Hurghada, Şarm El Şeyh kentine alternatif bir kent. Mısır, tarihi kadar coğrafyası ile de çok zengin bir ülke demiştim ya. Nil Nehri ve Süveyş Kanalı kadar önemli olan Kızıldeniz’i söylemeyi unuttum, şimdi söylüyorum. Kızıldeniz sayesinde deniz turizmi de yapılabiliyor. Öyle böyle bir deniz turizmi değil hem de. Yüzülebilecek, dalınabilecek, kum adalarında gezilebilecek hatta denizaltı ile tur yapılabilecek bir ülke.

Hurghada, uluslararası havaalanı olan bir kent. Bizim Ege, Akdeniz’deki turizm kentlerimiz gibi. Birkaç yüz yıl önce küçük bir balıkçı kenti imiş. Demografik yapısı Kahire’den farklı. Malum olduğu üzere, turizm toplumları dejenere ediyor. Hurghada, kendini Kahire kadar muhafaza edememiş ama onda da dönüşümün kendine has renkleri var.

Hurghada o kadar büyük olmamasına rağmen dev yolları ile beni şaşırttı. Gidişli gelişli dev yolların, neredeyse 3 kilometre kadarki orta kısmının tam ortasını park olarak kullanıyorlar. Açıkçası ben bu kullanışlı çözümü çok beğendim. Dileyen sağdaki kaldırımdan yürüyor, dileyen soldaki kaldırımdan yürüyor, dileyen ortadaki parkın içinden. Park, palmiye ağaçları ile süslenmiş.

Hurghada’da bizdeki marinalar gibi marinalar var. Marina’daki hayat bizdeki marinalar gibi bir hayat. Denize nazır, lüks mekânlarda yemek yenebilir. En son Tuzla’da böyle bir deneyim yaşamıştım. Tuzla’dan farkı deniz kenarı boyunca uzanan palmiye ağaçları, mango ve lotus dondurması.

Mango ve lotus ülkenin kendine has bitkilerinden. Bizde marketlerde lüks reyonlarda satılan mangodan, onlar reçel bile yapıyor. Bizdeki ayva gibi bir şey onlarda mango. Lotus ise onlar için kutsal bir bitki. Yapısı gereği diğer çiçeklerden ayrılan lotus, nilüfere benzeyen bir çiçektir. Diğer çiçeklerden farkı ise üzerinde toz ve kir tutmayıp kendini temizlemesidir. Özellikle mavi lotus çiçeği, yeniden doğuş ve bereket simgesi olarak görülür. Lotus çiçeği kendine has kokusu ile ülkenin meşhur kokuları arasında yerini almıştır. Mısır, koku alınmadan dönülmeyecek bir ülkedir. Kokuyu nerede bulacağım diye düşünmeyin, ülkede dolaşmaya başlayın, gözünüze bir kokucu çarpar muhakkak.

Koku demişken, Hurghada’da otelin bahçesindeki reyhanlar geldi aklıma. Akşamları denizden gelen rüzgârın kokusunu uzaklara taşıdığı reyhanlar. Afrika ülkeleri ve kokular diyorum, bunu orada tecrübe etmelisiniz, oradan koku ile dönmelisiniz. Kokunun insan zihnine olumlu etkisi kanıtlanmıştı ben kendi adıma bir daha kanıtladım.

Mısır medeniyetinin bugüne kadar gelebilmesi papirüsler sayesinde olmuş. Mısırlılar, yaşadıkları her şeyi papirüslere yazmışlar, çizmişler. Nil’den toplanan sazlar, Nil’in sularında bekletilip işlenip kâğıt haline getiriyorlar. Papirüsçülük, binlerce yıldır aynı şekilde yapılmaya devam ediliyor.

Mısır anlattığım kadar değil. Ben, gördüğüm birkaç günü sizinle paylaşmak istedim sadece. Kızıldeniz, adını güneşin batışındaki renkten almış. Köpek balığı riski olan bir deniz. Nil Nehri içinde timsah riski var ama ben bunları görmedim, belki siz de görmezsiniz. Kahire güvercinleri ile meşhur, Hurghada kargaları ile meşhur. Kahire’de çöl şehri deneyimi yaşanabilir, gökyüzü ekseriyetle gri. Mısır, bitkiler kadar böcekleri de kutsal sayıyor. Mesela bizim bok böceği orada skarab diye geçiyor ve şans getireceğine inanılıyor.

Gelelim yemeklerine, bizim yemeklere çok benziyor, bizim gibi hamur işine meraklı bir millet. Fransız kruvasanları onların da kıymetlisi. Ülkede hemen herkes en az iki yabancı dil biliyor. Mağazalarda Kur’an dinlenen bir ülke. Dizilerimize hayranlar, oyuncularımızı tanıyorlar.

Gezi boyunca, neredeyse iki gün kadar çıkaramadığım ayakkabılarım yüzünden ayağım çorap izi oldu, üstüm başım kuma bulandı, güneş yüzündeN yüzümdeki çiller ortaya çıktı ama her günün sonunda şahane fotoğraflarım ve onlardan daha şahane anılarım oldu. Tur ile dâhil olduğum gezimde, turun sattığı her etkinliğe katılmadım. Sunulanların yerine, karşıma çıkacak alternatifleri aradım çünkü hayat planlara sığmayacak kadar çok alternatifle dolu. Abartmış olabilirim çünkü Mısır abartılmayı hak ediyor. İnanmayan gitsin kendi görsün.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asla Üzülmemen Gereken Şeyler ve 6 sigma

Kar; Hep böyle pazar sabahı yormadan gel

Dünyayı Taşıyan Kadınlar