Sürdürülebilir Psikoloji
Sürdürülebilir Psikoloji
Zekâ; insanın düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, kavrama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tümüne denir. Zekânın çoğu kişinin yapamadığı matematik problemlerini çözebilmek, beste yapabilmek, resim yapabilmek gibi başkalarında olmayan akademik yeteneklerden ibaret olduğu sanılır.
Hayat sadece akademik alanlarda akmıyor. !981 yılında İllinois eyaletindeki 81 tane lise mezunu üzerinde bir araştırma yapılıyor. Bu lise mezunlarının hepsi liselerinde birinci olan öğrenciler. Bu öğrencilerin hemen hepsi üniversiteden de başarı ile mezun oluyorlar. Daha sonra çalışma hayatına atılıyorlar. Araştırma uzun soluklu bir araştırma. Amaç akademik başarının okul sonrasına etkilerini test edebilmek. Bu 81 kişinin sonraki hayatlarında aynı başarıyı gösteremedikleri görülüyor. Hayattaki başarının akademik zekâdan çok psikolojik zekâdan kaynaklandığı kanaatine varılıyor. (Duygusal Zekâ, Daniel Goleman, 24. Basım, 52. Sayfa)
Hayat başarısı demek kriz yönetimi, olumsuz durumlarda dağılmamak, tekrar deneyebilmek gibi hayatın sürprizlerine adapte olmak gibi durumlardır.
Hayatın sürprizleri ile baş edebilecek psikolojik donanım için; sosyal zekâ, içsel zekâ, varoluşsal zekâya sahip olmak ya da bunları geliştirmek gereklidir.
Sosyal zekâ; bireysel ve toplumsal davranışları iyi analiz etme, iyi iletişim kurma becerisidir. Toplumda gözle görülür anlamda sosyal olan insanlar sosyal zekâsı yüksek olan insanlardır.
İçsel zekâ; kişinin kendini iyi tanıması, bunu faydaya dönüştürebilmesi becerisidir. Özünün farkında olan insanlardır. Kendinde ne var bilir onu geliştirir ne yok anlar, onun yerini doldurmaya çalışır.
Varoluşsal zekâ, bu zekâlara en son eklenen zekadır. İnanması güç olan ama bir anlama ihtiyaç duyulan durumları yorumlama ve bunları kullanıp hayatla baş edebilme, hayatla barışık olmayı sağlayabilmek demektir. Bu zekâ, mistik ya da dini yönleri kuvvetli insanların sahip olduğu zekâdır.
Psikolojik zekâsı yüksek olan insanları diğerlerinden ayıran özellik, onlardaki sürdürülebilirliktir. Bu bireyler, doğuştan sahip oldukları ya da çevrenin etkisiyle geliştirdikleri yaşam becerileri sayesinde yaşamlarını ve çevrelerindekilerin yaşamlarını keyifli, huzurlu ve sağlıklı yürütülebilir hale getirebilirler.
Tıp biliminde iki tane kavram vardır. Bir tanesi; “hastalık yoktur hasta vardır”, kavramıdır. Yani benim mide ağrım, bendeki bazı parametrelere özel bir mide ağrısıdır. Gezegendeki diğer insanların sahip olduğu mide ağrısı tedavisi, bende işe yaramayabilir. Diğer kavram ise; “iyileşmek isteyen hasta kendini iyileştirebilir”dir. Çok ilginçtir ki birçok yerde okuduğum bu iki kavrama, bir Agile kitabında rastladım. Bu bile kişinin kendi arayışının tamamıyla kendine has olduğunu göstermiyor mu? (Agile Dönüşüm, Orhan Kalaycı, eren Özdemir, Ağustos 2021, 49-50 sayfa)
Psikoloji alanında son mentörüm olan Gabor Mate, psikoloji ve fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağlarla ilgili araştırmalarını yazdığı; “Vücudunuz Hayır Diyorsa”, kitabında kafamda dağınık halde duran birçok kavramı toplandı. Artık o verilerle sürdürülebilir psikolojimi ve böylece sürdürülebilir fiziksel yaşam konforumu daha iyi bir şekilde sağlayabilirim. Yazıyı yazmamdaki maksat, farkındalığımı paylaşmak ve ihtiyacı olana, ilgisi olana, faydalı olmayı ummak.
Gabor Mate özellikle ALS hastaları üzerinde çalışmalar yapıyor. Zihnin dimdik ayakta durmasına rağmen, kasların pes etmesinin nedenlerini araştırıyor. Gördüğü vakaların çoğu, sevenlerini kaybetmek istemeyen, fedakârlık yapmayı yaşam felsefesi haline getiren, hayır diyemeyen insanlar. Hatta bu konuda bir makale bile var. ‘ALS Hastaları Neden Bu Kadar İyidir?’
Alma verme dengesini sağlayamayan, hep veren insanların ALS hastalığına daha fazla yakalandığı görülmüş. Alma verme dengesi, içsel zekâ sayesinde sağlanabilen bir dengedir. Kendini içsel zekâsına vakıf olamayan insan başkaları ile var olduğunu sanır, bunu sağlamak için sürekli verir ta ki vücut bitene kadar. Sonunda kasların verecek hali kalmaz. Yorulurlar ve yavaşlarlar.
Bu bile psikolojik yüksek zekâya sahip olmanın, yüksek matematik zekâsına sahip olması gibi anlaşılır bir şey olduğunu göstermiyor mu?
Psikolojik zekâlar sayesinde sağlanan sürdürülebilir psikoloji ve sonunda ortaya çıkan gözle görülebilen, elle tutulabilen sürdürülebilir fiziksel yaşam konforuna sahip olunabilir.
Tüm bunlar aslında atalarımızın dediği, “duvarı nem insanı gam öldürür” sözünün bilimsel şekilde sunulmasından ibaret.
Atalarımız sağlam psikolojiye sahip olmak açsımdan bizden daha şanslıydılar. Gece olunca uyur, gün ışığı ile kalkar, doğal besinler tüketir mevsime ve güne göre çalışırlardı. İlaç ve koruyucu tıp yöntemlerine erişimleri açısından biz atalarımızdan daha şanslıyız. Tıp sayesinde insan ömrü her geçen gün uzuyor. Yapmamız gereken, uzayan ömrümüzün psikolojik ve fizyolojik konforunu sürdürülebilir kılmak.
Bunun için gereken, psikolojik zekâ seviyemizin farkına varmak ve onu geliştirmek. Telefonlarımıza gelen güncellemeler gibi psikolojimize güncellemeler almak. Geçmişte yaşanan travmaların kabuk bağlamasını sağlamak, onlara dövme muamelesi yapmak. Onları, yaşamın bize eklediği hatıra dövmeler gibi görebilirsek, onların beden bağını koparabilir ve onları anımızda ve yarınımızda etkisiz kılabiliriz.
Aslında, en başından en sonuna kadar bize sunulan yaşantımızın takdiri bize kalmış. Onu son nefesimize kadar konforlu yaşayabiliriz ya da son nefese kadar yaşamı kendimize ve dolayısıyla sevenlerimize zorlaştırabiliriz.
Yeni bir mevsim geliyor. Kış doğayı ölüm gibi bir uykuya yatırır. Doğada ne kadar yorgunluklar varsa dinlenir, ne kadar acı varsa diner, ne kadar yara varsa iyileşir, ne kadar ölü varsa o kadar yeniden doğar. Kış mevsimi bedenimiz kadar psikolojimizi de iyi edebilir. Bunu bir düşünelim, bunun için hayal kuralım ve sonra bunun için dua edelim. Allah insana nasip etmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz. (Hz. Osman)
Yorumlar
Yorum Gönder