Etki Yatırımı




                                         

                                            

                                                          ETKİ YATIRIMI

Geçenlerde bir eğitime katıldım. Teknik bir eğitimdi ama araya yemekteki zeytinyağlı yemek tabağı gibi bir konu koydular. “Etki Yatırımı” diye bir konu. Konu son yıllarda AB’nin önemsediği bir değer. Dünyaya yapılan toplumsal ve çevresel kötülüklerin ölçülebilir şekilde geri dönülmesi yatırımı.

Kalkınma Ajansları bu alanda yatırımcı bekliyor. Ülkenin fazla akıllı para sever insanları hemen buna ayılmış olabilir. Dilerim ülkenin toplum sever ve çevre sever girişimcileri de buna ayılır. Hem iş yapıp para kazanıp hem ülkeye hayır sağlayabilirler. Yapılması gereken, sağlanması beklenen faydanın pozitif bir değeri olduğunun ölçeklendirilebilmesi. Kabaca bu, ama tabi işi yapmaya niyetlenenler, asıl maceralarla karşılaşacak olanlar. Yeni bir alan, içinde ne heyecanlar barındırıyordur, Allah bilir!

Heyecan demişken, burayı şansa bağlamak isterim. Bir araştırma yapılmış, araştırma sonucuna göre kendini şanslı sayanlar ile şanssız sayanlar arasındaki en büyük farkın şanslı sayanların yeniliklere açık olduğuymuş. Şanslı olanlar yeni şeyler deniyor ve başarılı oluyor ve şansını pekiştiriyor. Şanssız olanlar ise şanssız olduklarını düşündükleri için yeni şeyler denemiyor aynı yolda bildikleri başarısızlara maruz kalıyor ve şanssızlığını pekiştiriyor. Sonra bir deney daha yapılıyor. Şanssızlar arasında, yarısı yeni şeyler denemeye maruz bırakılıyor, kalan yarısının kaderine müdahale edilmiyor. Yeni şeyler deneyenlerin, artık şanslarının açıldığı kanaatine vardıkları görülüyor.

Dönemin sözü olan konfor alanı, aslında herkes için yüksek standartları olan bir alan değil. Kimisi de yaşadığı florayı kabulleniyor. Yanlışlarını bildiği, dönemeçlerini bildiği o floradan çıkmıyor. Orayı konfor alanı biliyor. Aynı yerlerde düşüyor, aynı ağlamaları yapıyor ama çabuk toparlıyor. Çünkü önceden de orada ağlamıştı. Florasında çıkıp başka ağlamaları ya da gülmeleri deneyimlemesindense bildiği yerden devam etmeyi yeğliyor. Böyle geldi böyle gitsin diyor. Canı sıkıldığında da bana kaderimin bir oyunu mu diyor, arabesk olmak bildiği soru, cevabını kolayca veriyor.

Zorlanalım, yırtalım bir yerlerimizi demiyorum ama yani biz yırtmasak da hayattaki bazı başlangıçlar yırtar. Doğum yapanlar bilir, doğum dediğin şey tatlı yemek gibi, çorba içmek gibi bir eylem değildir. Candan can kopmasıdır. Deneyimleyene zor gelen ama deneyimledikten sonrasındaki ödülü görenin yaşadığı her şeye değdiğini düşündüğü bir acıdır doğum.

Belki burada çevremizdekilerin bize olan etkisi devreye girmeli. Yakınımda olanlar ne kadar kendi florasında, ne kadar yanlış yapmaya meyilli, ne kadar kader mahkûmu olduklarını düşünüyorlar. Müge Anlı izleyip oradan mı tecrübelenmeliyiz yoksa sevdiğimiz birinin yanlışlarını, keyiflerini, haylazlıklarını, başarılarını görerek mi tecrübelenmeliyiz. Bunlar hep kişisel tercih. Ama ucunda öğrenme olan her tercih kıymetli. Dünden farklı olduğumuz her tercih kıymetli.

Sir John Templeton; “Başarılı insanlar kendi hatalarından ve başkalarını hatalarından ders alanlardır” diyor. Müge Anlı izlemek de başarılı olmak için bir yol olabilir. Allah için farklı kadın, seyircisine ayar verme hali bana eğlenceli bile geliyor. Ama yani bile bile yanlış yapan bir arkadaşıma onun ayar verdiği gibi ayar veremem ve bana da öyle ayar verilsin istemem.

Geçen bir arkadaşımla muhabbet ettik, bana yapmak istediği bir haylazlıktan bahsetti. Haylazlık diyorum çünkü daha önce bunu yaptı ve sonuç uzun vadede onu mutlu etmedi. Kısa vadede mutlu olacağını öngörüyor ve bunu yapmayı çok istiyor. Bunu bana sordu, ne yapayım dedi. Bana sorduğu soru, cevabı olmayan bir soruydu. O kararını vermişti aslında, benden onun haylazlığının keyfini paylaşmamı istedi. Çünkü sonrasında pişman olduğunda ona ama o an buna ihtiyacın vardı diyen birileri olsun istedi.

Yetişkin olmak, tam olarak bu işte. Yanlış yapabilmenin hafifliğini taşıyabilmek. Din ve devlet bizleri mükemmel olmamız üzerinden okumaz. Bizleri yanlış yapacak potansiyelde insanlar olarak görür. Yetişkin dediğin de zaten yanlışını sahiplenebilen, bundan ders çıkarabilen, bunun sonuçlarına katlanabilen insandır.

Yeniliklerle aramın iyi olmasını istediğim günlerdeyim. Yeniliğin iyi eden yanlarından biri zihnin eski okumalarının sessize alınması. Zihin öğrenirken derdini tasasını bir kenara koymak zorunda kalıyor. Şimdi işim gücüm var, seninle daha sonra uğraşırım diyor. Benim de zihnimde bildiğim dertlerim var. Daha doğrusu, bildiğim afyonlarım. Kısa vadede kendimi uyuşturduğum, uzun vadede canımı sıkan afyonlarım var. Bunların başını kaygılarım çekiyor. Kaygılarım benim için her şeyi en eksi uçtan en çok alternatifli yerden okuyor. Sıradan bir durumda bile bana bir dünya saçma, alakasız ve genelde negatif veriler sunuyor. İçinden nasıl çıkacaksın böyle olduğunda diyor. Hakikaten diyorum ya ben bunları nasıl çözeceğim. O anlarda bir arkadaşımın yapacağı, bile isteye yapacağı yanlışı duymak bana iyi geliyor. Bunu ben arkadaşlarımla yapıyorum, başkası bunu Müge Anlı’daki insanlarla yapıyor.

Bence Müge Anlı’nın çok izlenmesinin altında bu yatıyor. İnsanlar yetişkin olmanın hata yapmaya engel olmadığını, hatta uçlarda hata yapanların var olduğunu, o insanların bunu tüm Türkiye’ye ifşa edebileceğinin görmek duymak istiyorlar.

Yanlış yapmak, ondan beklenmeyeni yapmayanların var olduğunu bilmek tatlı geliyor. Tek günahkâr olmadığını bilmek istiyor. Günah, aslında ucunda tövbe kadar kıymetli kapısı olan bir eylem. Tövbedeki dönüşe ulaşabilmek için günah işlenmeli demiyorum ama insan olduğumuzu unutmayalım diyorum.

Yazımı başlangıçtaki zeytinyağlı yemek gibi diye nitelediğim etki yatırımı ile bitirmek istiyorum. Hani yemekte de olur ya, arada ona bir çatal batırırız. Yemeğin sonunda o zeytinyağlı yemeğe ekmek bandırırız. Şimdi tam zamanı; mesela zeytinyağlı bakla ya da zeytinyağlı bezelye…

Etki yatırımını; psikolojimize, bedenimize ve sevdiklerimize yapalım. Bence başka bir davranış mümkün. Hatta başka birçok davranış mümkün. Yatırımımız tepkisel olmayı dönüştürmek olsun. Ne kıralım dökelim ne de bırakıp gidelim Tepkisellik yerine kibar olalım ama kararlı olmayı da becerebilelim. Bunu da okumalarla, izlemelerle hatta gezmelerle yapalım. Ki bence gezmeler bu yatırımlar içinde, birden çok duyuyu harekete geçirdiği için diğerlerinde daha da kalıcı olur. Baktık olmadı beceremedik, hala aynıyız, gezdiklerimiz yanımıza kar kalır. O zaman yazımı seyahat ya Resulullah diye bitiriyorum.

  





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asla Üzülmemen Gereken Şeyler ve 6 sigma

Kar; Hep böyle pazar sabahı yormadan gel

Dünyayı Taşıyan Kadınlar