Edirne (A Be Az Hareket Edin Ya)


Henüz Trakya görmemiş ama “bir Trakya göreyim pir Trakya göreyim” diyenlere Edirne’yi tavsiye ediyorum. Şehir, adını bir Roma İmparatorundan alıyor. Hadrianopolis ismi, zamanla Edirne oluyor. Söz uçar yazı kalır derler ya tam o olmuş, neyse Edirneliler bu halini daha çok sevdi bence. 

Edirne’yi şehri seven biri ile gezmeyi tavsiye ediyorum. Edirneli biri profesyonel rehber kadar şehre hakim oluyor ve amatör ruhla bağ kurmaya açık oluyor. Mis gibi yeni insan. Hayat tanıdığımız her insanla daha kıymetli oluyor, bilakis tecrübe ettim, şiddetle tavsiye ederim. Şiddet konusunda ciddi değilim, kimseye döve döve değiştiremem hayat sizin, enerji sizin, ben sadece bal gösterip heveslendiririm, kıskandırırım.

Edirne diyordum, bir Osmanlı başkenti. İstanbul görenler, Bursa görenler ne dediğimi çok iyi anlar. 

Osmanlı nereyi başkent yapacağını iyi biliyor. Şehrin lokasyonu, arazi yapısı ve ona sahip olmanın verdiği meşakkat bir araya geldiğinde, Edirne kesinlikle başkent olmalı diyor insan. Şehir kendini öne çıkarıyor.

Üç tane nehrin, 2 tanesini biz coğrafya dersinde kol olarak okuduk, Tunca ve Arda’dan bahsediyorum. Üçü Edirne’de birleşiyor ve en büyüğü olan Meriç adı ile devam ediyorlar. Arda yağmur yağmadığı zaman, adına yaraşır bir şekilde araziye dönüyor hatta üzerinde çeltik bitiyor. Tunca ise Yeşilırmak görenlere, tanıdık gelebilecek yeşil bir nehir. Yağmurun yağmadığı yaz mevsiminde, yeşile boyanmış bir halı gibi duruyor. Arda ve Tunca üzerindeki tarihi köprüler ile yılların nehri olduklarını, boş olmadıklarını gösteriyorlar ama Meriç devreye girince, sessiz sedasız onunla bir oluyorlar. Meriç bazı yerlerde yayıla yayıla, mavi mavi akıyor. Onu da devliği ile Nil Nehri’ne benzettim. Haşmeti üzerinde yapılan köprüler ile daha da göz alıyor. Edirne’ye gidenlere Meriç kenarında bir şeyler yemelerini, yutmalarını tavsiye ederim. Şöyle Meriç’e bakılıp bir şeyler yemeyi hayal edin, bir de Meriç’in o suları o kadar artırmak için geçtiği yerleri hayal edin, kapatın gözleri, bırakın kendinizi akışa.

Coğrafi güzellikleri kadar tarihi güzellikleri olan bir şehir Edirne. Lozan Anıtı ve tarihi tren bunlardan bir kaçı. Tarih tren üzerine çıkılmalık, tarihi hissetmelik bir eser. Ben heykele de tırmanırım diyenlere yolunuz açık olsun, ben yapamayacağım diyorum. Tren ve anıt dışında birçok esere daha ev sahipliği yapan bir lokasyonun tam adı Karaağaç.

Meriç görmeye giderken bir ana yol düşünün, karşıda Selimiye arz-ı endam ediyor. Ağrı Dağı’na doğru yol alanlar bilir, yol boyunca Ağrı Dağı ufukta yer alır. Ufuk Ağrı Dağı olur. Selimiye benzer şekilde yolun ortasında ona doğru gelenleri beklemektedir. Ona doğru yola çıkanların pusulası olur. Edirne’de camilerle ilgili özet niteliğinde bir söz var. Eski caminin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı. Her 3 camiyi yürüme mesafesinde görüp şahitlik edebilirsiniz. Başkentlik yapan bir şehir olmasının güzelliği derken, bunu demek istedim. Şehrin kalbinde, tüm güzellikleri yan yana. Hiç birinde aklınız kalmıyor.

Ticaret, eski beri dünyayı yaşatan bir eylem malumumuz. Eskilerin ticaret denince yaptıkları bedestenler ise alışveriş eyleminden, eser evirmenin vücut bulmuş hali derim Ali Paşa Çarşısı diye cümlemi bitiririm. Gezdim, gördüm beğendim.

Şehir Fatih’in doğduğu şehir olma ile övünüyor. Sanki övünülecek az şeyi varmış gibi. Ben diğer şehirler adına biraz kıskanayım, ağzımı burayım, duymazlıktan geleyim.

Edirne hem tarım hem sanayi şehri. Ovaların bazısı tarıma, bazısı sanayiye ayrılmış. Bu kadar üretimden gelen para ile bilin bakalım ne yapıyorlar. Tencere yuvarlanması sesine bile oynayacak psikoloji ile eğlenceyi dibine kadar sıyırıyorlar. Çiftetelli oyunu kadar, oynak şeker gibi insanlar, her birisi. 

Meriç ve Uzunköprü’nün aynı zamanda ilçe adı olduğu şehri, ne yazık ki Uzunköprü'yü göremeden geldim. Çünkü her tarihi eserin makus döngüsünde olduğu üzere, meşhur Uzunköprü de restorasyon sürecinden nasibini almış bulunmaktaydı. Ayrıca, Osmanlı zamanında psikoloji hastalarının tedavi edildiği Sağlık Müzesi’ni göremedik. Sarayiçi’nde Kırkpınar Efsane’sinin yazıldığı yeri göremedik, Balkan Savaşı döneminde yaptığı kahramanlığı ile hikayesini anıt ile ölümsüzleştiren Şükrü Paşa Anıtı’nı göremedik. 

Ben her gittiğim yerde görmediğim yerleri, henüz tanışmadığım şahane insanlar gibi görüyorum. Onları da daha sonraki yaşlarıma ayırıyorum. 

Şehirde en sevilmeyen, canlı karga olabilir. Bize anlatıldığı üzere Trakyalılar’ın ata sporu olan karga kovalama, artık karga vurmaya dönüştü. Kargalar da bu kadar açgözlü olmasaymış. Bizim orada bir laf vardır. Karganın gördüğü tohum bitmez diye. O yüzden onları anlıyorum, karga sevenler düşünsün.

Şehir eski yeni birçok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. TC’si genç olanlar için Eylül ayında Meriç Nehri’nde kürek çekme yarışması var. Etkinliğe yaş sınırı getirilmesi hoş olmamış, kürekten anlamadığım halde kendimi ötekileştirilmiş gibi hissettim. Allah’tan Mayıs ayında Kakava şenlikleri var, her yaşın şenliği. Bir de ata sporumuz olan zeytin yağlı yemek gibi giriş yapılası, yağlı güreş etkinliği var. Kimin aklına güreşi yağlı yapmak, nasıl gelmiş, o nasıl bir inovasyon ihtiyacıymış merak etmiyor değilim.

Seda Sayan programında “yeşil pasaportlu, araba kullanan adam arıyorum” diyen, Kim Milyoner İster yarışmasına katılıp tarım fenomen olup dünyayı gezen ablaların kenti Edirne.

Beyler itiraf edin, biz kadınlar her yörede bir başka renkliyiz siz ise hep siyah beyazsınız.

Ciğer kızartmasını, peynir helvasını, bilumum yerel alkollerini, çalgısını, çengisini, ayçiçeğini, kavununu, karpuzunu, buğdayını, pirincini anlatmaya gerek yok. Edirne’yi görün ama size bir tavsiyede bulunayım. Sıcağı ve soğuğunun haşmetsiz olduğu ilkbahar ya da sonbaharda gezin. Çünkü Edirne, karasal iklimi doruklarda yaşayan bir şehir. Edirne planınızı ona göre yapın, hem gezin hem bana dua edin. Ben de başka yerler görmeye devam edeyim, öyleyse yazımı Trakyalılar gibi bitiriyorum; “abe hareket edin be ya…”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asla Üzülmemen Gereken Şeyler ve 6 sigma

Kar; Hep böyle pazar sabahı yormadan gel

Dünyayı Taşıyan Kadınlar