Seni Anlamaya Devam Ediyorum, Sevgili Kendim



                                2024 yılının son yazısı gene kendimden olsun. Zaten ben bu yazıları kendim için yazıyorum.

Kendimde olan bitenin farkına varıp “tamam sevgili kendim, seninle iyi olabilmek için seni anlamaya çalışmaya devam edeceğim” diyorum. Hatta şu an fark ettim, yıllarca kendimi anlamaya çalışmak yerine elin adamlarını, elin kadınlarını anlamaya çalışmışım. “Neyse zararın neresinden dönsem kar” diye düşünüp sevgili kendimi anlamaya ve onunla anlaşmaya devam ediyorum. Sevgili kendimin farklılıklarının, sebebinin biraz psikolojik, biraz da fizyolojik olduğunu anladığımdan beri onu bebeği sever gibi seviyorum. Büyümeyen bebeğim o benim.

Tam olarak, bu yazıyı yazmama sebep olan benden basit bir örnekle, sevgili kendimi sevmelere geçeyim. Sabah kızımı kursa bıraktım, oradan da markete gittim. Market işini dünden planlamıştım zaten. Eksikleri belirlemiştim, her şey kafamdaki sırasıyla yapıldı. Sonra yolda aklıma mevsim çiçeği almak geldi. Çünkü DEHB dürtüseldir ama benim dürtüselliklerim masumdur, zararsız anlık şeylerdir.

Evim mezarlığa yakın, haliyle burada her yer çiçekçi. Onların sayesinde hangi mevsimde ne alınır, anında görebiliyorum. Şu sıra siklamen zamanı. Pazar sabahı nasibini bekleyen, önüne siklamenleri dizmiş bir çiçekçinin yanında durdum. Pembe ebruli bir siklamen aldım. Çiçekçi, nakit ya da İBAN ile ödeme istedi. Bende İBAN ile ödeme yapmak için senelerdir kullandığım banka uygulamasını açtım. Gözlüklerim ile yakını görmem zor oluyor, miyoplular bilir, bize uzaklar gözlüksüz, yakınlar gözlüklü dert. Uygulama bir türlü şifre kısmına geçmiyor. “Te Allah’ım” dedim, sakin olmaya çalışıp sakin kalmayı beceremeyer
ek gözlüğü çıkarttım. Elimde cüzdan, gözlük ve telefon var. Allah’tan arabanın anahtarını cebime koydum. Bu kadar malzemeyi organize etmeye çalışıyorum ama Ankara soğuğu ben elimde tuttuklarımla iş beceremeyeyim diye ellerimi dondurmaya çalışıyor ve başarmak üzere. Banka inat etti açılmıyor derken açıldı. Çiçekçi barkodu açtı, ben uygulamada barkodu okutacağım diye kamerayı açtım ama olmadı beceremedim. Zaten elimdeki gözlük ve cüzdan düşmek üzere. “Olmuyor kardeş, sen bana İBAN’ı oku” dedim. Adam da günün ilk çiçeğini satacak olmanın keyfi ile ne desem he diyor. Tabiki ilk seferde ben o İBAN’ı yazamadım ikincide oldu. Sonrası ödeme tamamlandı. Bende her spontane durum, bu kadar dertli, bu kadar başarısızlıklara meyyal.

Geçen ay gittiğim psikiyatrist bana “ciddi bir başarısızlık hikâyesi söylemen lazım” demişti, onun bana DEHB teşhisi koyabilmesi için. Ben her yeni durumda içimde ciddi başarısızlık hikâyeleri yaşıyorum ve içindeki erken doğan, yaşamdan iki ay alacaklı Sıddıka, dünyada kalmaya direndiği için küsmeden yeni durumlara sokuyor kendini. Sonra da yaşadığı başarısızlıkları komik hikâyelere eviriyor.

DEHB mutsuzluğa tahammül edememe hali. Bunu da bugün bir yerde duydum. Benim en tahammül edemediğim şey mutsuzluk. Fakirlik mi mutsuzluk mu daha çok yorar?” deseler ben mutsuzluk derim. Mutsuz olmamak için harcadığım enerjiyi fakir olmamak için, zengin olmak harcasam belki de zengindim. Tüm öğrenme yolculuklarım, aslında mutsuzluktan çıkışım içindi. Düşününce fark ettim. Ne zaman bir şey beni üzse, keyfimi kaçırsa aklımın ucunda olan, daha önce hiç alakam olmayan bir şeyi öğrenir buldum kendimi. Hatta yıllar önce bu konuyla ilgili bir yazı yazmıştım, o zaman DEHB olduğum hakkında bir düşüncem yoktu. Mutsuz insan üretken olur, mutlu insan keyfini sürer diye düşünmüştüm.

Topluca şehir hayatına geçildiği zamanlarda, nerede haylaz, yerinde duramayan bir erkek çocuk varsa, bu çocuk hiperaktif denen yıllarda, DEHB’den bahsedilmeye başlanmıştı. Kimsenin aklına Leyla gibi hülyalara dalan kızların da DEHB olduğu gelmemişti. Göze batacak kadar hareketli olmayan, sınavlarda oturabilen, canı istemediğini de yapabilen insan DEHB olamazdı. Çünkü olsa ne olur, ona ilaç verilse ona ne fayda sağlar. Doktorların büyük bir kısmı rahatsızlık denildiğinde bir kilometreden bakıldığında, rahatsız olduğu anlaşılan vakayı kast eder. Kalanlar, cool görünmeye çalışan, dikkat çekme derdinde olan, doktorluk bir derdi olmayan insanlardır. Oysa yüzüne değen tek saçtan bunalabilecek kadar hassas olan, olduğu ortamda onu fark etmeyenden bile canı sıkılabilen, kendini keyiflendiren şarkıyı Spotify’de en çok dinlediği şarkı yapacak kadar dinleyebilen insanı dikkat çekme meraklısı bulmak kolay, peki bu kişi kimin dikkatini çekmeye çalışıyor olabilir?

DEHB korteksle alakalı bir durum. Korteks, bebeğe bakan insandan karşılanan güvenle gelişimini tamamlayan bir organ. Bebeğe bakan kişi stresli, mutsuz ise ya da olduğu durumu sevememiş ise stres hormonu salgılıyor ve strese karşı hassas olan, onu anında hisseden bebek beyni, o anda kendini güvensiz hissediyor, sadece hayatta kalmaya odaklanıyor. Hatta şöyle desek daha anlaşılır olur, beyin diyor ki “Sevgili korkteks, burada her şey yolunda değil, henüz seninle uğraşamam, bu bireyi hayatta tutmam lazım.” “Kortekse sırasını beklerken, gelişimi için önemli olan kritik zaman geçiyor. Vaktinde gelişemeyen korteks, bir tür özet bilgi gibi kalıyor. İçinde her şeyden biraz olan özet bilgi gibi kalıyor ya da başka bir bakış açısına göre aşure tatlısı gibi kalıyor. İçinde onu hayatta tutacak her şeyden var, bakarsan çok tatlı ve keyifli ama kıt kaynaklarla yapılabilecek en lezzetli tatlı ama asla bir tencere kuru fasulye, bir tencere pilav olmaya yetecek kadar değil. DEHB’liler tam olarak birer aşure tatlısı aslında.

Kendine 40’lı yaşlarda DEHB teşhisi koyan psikiyatrist Gabor Mate, farklılığının sebebini İkinci Dünya Savaşı sırasında doğmasına bağlıyor. Savaş şartlarında stresli olan annesinin yaşadıkları onu DEHB yaptı. Bu durum annenin suçu değil. Gabor Mate, geçmişten ötürü ana-babayı suçlama yerine kendimize nasıl faydalı olmalıyızla ilgilenmemiz gerektiği üzerinde duruyor. Geçmişle kavga etmenin bize hiçbir faydası olmaz. Açıkçası, aşırı pragmatist olduğum için ben de geçmişimle hiç kavga etmedim. Anne babayı suçlamak yerine kendimi ihtiyaç duyduğum yerlerden yeniden inşa etmeye odaklandım. Çünkü benim önceliğim sadece benim, yangından ilk kurtarmam gereken, benim. Benim hep Sıddıka’yı iyi etmem lazım. Beceremediği, sevmediği şeylerden daha çok, becerdiği sevdiği şeyleri daha iyi yapmasına odaklanmam lazım. Ona iyi gelen insanları aramam ve bulmam lazım. Ona iyi gelmeyen insanları, oralarda bırakmam lazım. Ona iyi gelen yemekleri yedirmem, ona iyi gelen hareketleri yaptırmam, ona iyi gelen yerleri gezdirmem lazım.

Gabor Mate ilaçtan daha çok terapi üzerinde duruyor. Terapi demek anlaşılmak demek. insana en iyi gelen şey, anlaşılmaktır. Kimse bir başkasının ona bir çözüm sunmasını beklemez her yetişkin hatta her çocuk kendi çözümünü kendi bulabilir ama öncesinde anlaşılmak ve destek görmek ister. Etkili, dinleyen biri bile terapi olabilir. Terapi demek binlerce lira verip terapiste gitmek demek değildir sadece.

Benim DEHB serüvenim daha doğrusu hayat serüvenim bu sıra buralarda demir attı. Anlık statüm, farkındalık. Bana bu yolda katkı sağlayan herkese, her şeye teşekkür ederim. Yoluma çıkan kuşa, yanımda akıveren derelere, karşıma dalgasını yollayan denizlere, bana gökyüzünden bakan buluta, bir anda önüme düşen güzel manzaralara, bana farklı pencereler açan insanlara, gözümün önünde açan çiçeklere, keyfimi getiren tatlıya, her sabahı bana keyifli eyleyen çayıma çok teşekkür ederim. En önemlisi tüm bunları fark etmemi sağlayan Rabbime çok teşekkür ederim. Beni dünyaya erken yollayan Rabbim, bana taşıyabileceğim yükler yükledi ve ben onları başarılara, güzelliklere, derslere evirdim.

Rabbim, 2024’te neler neler başarmışım, hepsi senin sayende oldu, sen beni en iyi bilensin. 2025 için bana kurdurduğun hayallere de şimdiden teşekkür ederim. Bana onların gerçekleşmesini görmeyi, onların keyfini sürmeyi de nasip eyler misin? Ayrıca aklıma hayalime gelmeyen, senden gelecek her türlü güzelliğe muhtacım ve onları da bekliyorum bilesin. Beni sana inananlardan eylediğin için şükürler olsun elhamdülillah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asla Üzülmemen Gereken Şeyler ve 6 sigma

Kar; Hep böyle pazar sabahı yormadan gel

Dünyayı Taşıyan Kadınlar